ANKARA'nın güzel lokantalarından birinde oturmuş, AK Parti'nin politikalarının belirlenmesinde etkili ve güçlü bir siyasetçiyle sohbet ediyoruz.
Son demokrasi paketinden söz ediyoruz haliyle.
Özellikle "seçim barajı meselesi"ni açıyorum.
"Pakette her şey netken, sadece seçim barajı konusunda üç seçenekli bir öneri getirdiniz. Oysa çok basit bir şekilde barajı 7'ye veya ne bileyim 5'e indirebilirdiniz. Barajın böyle kalmasından mı yanasınız?" diye sordum.
"Şunu vurgulamak istiyoruz" dedi, "Baraj bu haliyle bizi rahatsız etmiyor. Aslına bakarsanız bu şekliyle barajdan Meclis'teki partilerin hepsi memnundur. Ama biz yine seçenekler sunarak bu barajın değişmesine açık olduğumuzu gösterdik. Hep beraber uzlaşalım, konuşalım dedik".
Benim bu yanıttan anladığım şu oldu:
"Yani AK Parti aslında barajın bu haliyle kalmasını mı istiyor?"
Yanıt net oldu:
"Yoo, böyle bir ısrarımız, böyle kalsın diye bir dayatmamız yok. Biz dar bölge veya daraltılmış bölge seçeneklerine de açığız. Hiçbiri bizi rahatsız etmez."
"Ama diğer partileri rahatsız eder" diye araya giriyorum.
"Evet, özellikle de MHP'yi rahatsız ettiğinin farkındayız" diyor.
"Peki sizin AK Parti olarak gönlünüzden geçen ne? Dar mı, daraltılmış mı?" takip eden sorum oluyor.
Bunun yanıtı o kadar net değil:
"Aslına bakarsanız, Beyefendi'nin gönlü daraltılmış bölgeden yana. Pek çok Batı demokrasisinde bu yöntem var. Mesela İngiltere'de. Ama bunun Türkiye açısından mahzurları olduğunu da düşünenler var partimizde. Partinin uyum içinde hareket etmesini engelleyecek bir durum ortaya çıkabilir uzun vadede. Fakat birçok demokratik ülkede bu işliyor."
"O zaman bunu mu önereceksiniz? Dar bölgeyi."
"Aslına bakarsanız, AK Parti açısından en fazla fayda sağlayacağımız sistem bu. Çünkü Türkiye'nin her yerinde homojen yayılmış ve her yerde güçlü tek parti biziz. Bu sistem bizim için en iyisi olur. Fakat bir yandan da çekincemiz var. Bu sistem Türkiye'de temsilde adalet açısından bazı sıkıntılar doğurabilir. Çünkü Türkiye 550 seçim bölgesine ayrılacak ve her bölgeden bir milletvekili çıkacak. Bu durumda oy oranlarına uygun olmayan bir tablo ortaya çıkabilir. Bu bizim çok isteyeceğimiz bir şey olmaz" yanıtını alıyorum ve şaşırıyorum.
"Peki İsveç modeli yapsanız. Bir parti sadece bir bölgede bile oyların yüzde 12'sinden fazlasını alırsa, ülke genelindeki barajı geçmiş sayılıyor. Bu bize çözüm olmaz mı?" önerisini yapıyorum.
"Tartışmaya değer" buluyor.
"Önemli olan temsilde adaleti sağlarken, istikrarı da bozmayacak bir sistem oluşturmak" diye noktalıyor.
Ruhban Okulu niye yok?
PAKETTE eksiklik olarak görülüp eleştirilen unsurlardan biri, Heybeliada Ruhban Okulu'yla ilgili bir öneri getirilmemesi.
Oysa bu bir eksiklik değil, tam aksine "planlı bir hareket".
AK Parti kurmayları, Batı'nın özellikle de ABD'nin üzerinde fazla hassasiyetle durduğu Ruhban Okulu konusunda bilerek adım atmadılar.
Bugüne kadar başta azınlık vakıfları olmak üzere pek çok çetrefilli konuda çok ciddi adımlar atılmasına karşılık, Batı'nın bununla ilgili bir takdir göstermektense sürekli olarak eleştirilerde bulunmasından ve bu atılan adımlara karşılık verilmemesinden ve mütekabiliyet esasına uygun davranılmamasından ve sürekli Türkiye'den bir şeyler talep edilirken konunun diğer muhataplarının hiçbir adım atmamasından dolayı Ruhban Okulu konusu bu pakete özellikle sokulmadı.
Daralırsa ne olur?
TÜRKİYE seçim sistemini değiştirir ve "dar bölge" sistemine geçmeye karar verirse, ortaya çok ilginç seçim sonuçları çıkabilir.
Benim yıllardır yayınladığım bir "seçmen tercih haritası" var.
Her anketimizde bu haritayı da hazırlattırıyorum.
Son 2 seçimdir Türkiye'nin her yerinde homojen oy alan ve Türkiye'nin tüm bölgelerinde "1. parti" olma özelliğine sahip tek parti var: AK Parti.
Eğer dar bölge seçim sistemine geçilirse olacak olan şu:
AK Parti, milletvekili sayısını ciddi şekilde artıracak.
Çünkü 550 seçim bölgesinin pek çoğunda AK Parti önde.
Buna karşın Doğu ve Güneydoğu'da milletvekillerinin büyük bölümünü BDP çıkaracak.
Orta Anadolu'yu AK Parti silme götürecek. Marmara'da AK Parti büyük üstünlük sağlayacak.
CHP aradan birkaç milletvekili çıkarabilecek.
Ege'nin iç kesimlerinde yine AK Parti büyük üstünlük sağlarken, kıyı şeridini ise CHP blok halinde alacak.
Akdeniz Bölgesi'nin büyük bölümünde AK Parti blok çıkaracak.
Üstelik de en organize parti AK Parti olduğu için, gerekirse seçmen mobilitesiyle durumunu daha da güçlendirecek.
MHP ise büyük ihtimalle Meclis dışında kalacak ya da çok az sayıda milletvekiliyle yetinecek.
Aysal'ın kurduğu ilginç koalisyon
GALATASARAY Başkanı Ünal Aysal ilginç bir koalisyon gerçekleştirmiş gibi görünüyor.
Medyada Ünal Aysal'a en yakın yayın organı Sözcü Gazetesi.
Ünal Aysal'ın Sözcü Gazetesi'nin sahibiyle de yakın bir dostluğu var.
Aysal'ın özel haberleri hep Sözcü'de çıkıyor, kulübün özel bilgileri veya yanıtları Sözcü üzerinden yayınlanıyor.
Deplasman maçlarına bile Aysal'ın uçağıyla birlikte gidiyorlar.
Bunda bir mahzur var mı?
Asla yok.
Olabilir.
Kime ne? Ancak Ünal Aysal'ın medyada bir başka yakını var.
Rasim Ozan Kütahyalı.
Aysal yönetimiyle birlikte Kütahyalı, Galatasaray'ın iç meselelerine en hâkim gazeteci oldu.
Bildiğim kadarıyla Sedat Doğan üzerinden gelişen bu dostluk öyle bir noktaya geldi ki, Ünal Aysal'ın cep telefonu bile artık Rasim Ozan Kütahyalı'nın elinde, bu telefonun içinde içindeki özel mesajları halkla paylaşıyor Kütahyalı.
Bunda bir mahzur yok.
Ancak Ünal Aysal'ın başarısı gerçekten takdire şayan.
Sözcü Gazetesi ile Rasim Ozan Kütahyalı'yı aynı potada eritmek, ancak Aysal'ın becerebileceği bir iş.
.fatihaltayli.com.tr |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder